30 Eylül 2015 Çarşamba

SEVEN SAMURAI

Film: Seven Samurai
Yönetmen: Akira Kurosawa
Süre: 1954 - Japonya

     Toprağına bastığımız şu dünyada hiç eksik olmayan savaşın ve onun baş kahramanları savaşçıların fotoğrafını çekebilmiş güzel bir film. 1954 yılında üstat Akira Kurosawa'nın bu sürükleyici epik hikayesi, sonunda kazanılmış bir zafere rağmen yüreklere düşen dramla içinizi eritecek. Tüm savaşçıların kaderi olan bu drama belki farkındalık kazanacaksınız, belki de bildiğiniz bu dramı daha da yakından yaşayacaksınız.

    Köylüler mecbur kaldıkları için haydutlardan korunmak amacıyla samurayları işe alırlar. Yine de onlara karşı ön yargıları devam etmektedir. Canlarını hiçe sayıp karın tokluğuna çalışan samurayları buna rağmen aralarına pek almak istemezler. Çünkü samuraylar kendi toplumsal düzenlerine aykırı bir sınıftır. Bu yüzden kızlarını bile samuraylardan etkilenmemesi için saklamak zorunda hissederler. Sonunda samuraylar haydutların saldırısında köylüyü ve köyünü kayıplar vermesine kurtarmayı başarırlar. Ancak yine de bu samurayların zaferi değil de köyün zaferiymiş gibi kutlamalara egel olmaz. Yerelden evrenelliğe açılan bu kapı samurayların zafer yenilgisiyle suratlara çarpılır. Can acıtır.

    
Filmde bir çok mesaj verildiği ortada. Bizim Köroğlu gibi 'tüfek icat oldu, mertlik bozuldu' mesajını; adil, kuvvetli ve cusur samurayın bir kör kurşuna gitmesiyle hatırlatması gibi.

     1950 li yılların bu filmi halen en iyi film listelerinde gösterilmektedir. Filmin çok uzun olmasının dışında sizi yoracak bir konu yok diyebilirim. O yıllarda Japonya da birden fazla kameranın kullanılması bile hayalken bunu bu ilk başaran yönetmenin bu filmi tarafınızca seyredilmeyi bekler.

    Sinema seyircisi iyi seyirler diler.



28 Eylül 2015 Pazartesi

NARKOS

Dizi: Narcos
Yönetmen: Jose Padilha
Süre: 1 Sezon, 10 Bölüm - ABD


     Dünyaca ünlü uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar'ın hayatını konu alan dizi. Bu diziyi ne kadar översem öveyim aramızda izlemiş olanlar 'dediğin haktır ama övdüğün azdır' diyebilir. Katılıyorum size... İzlemeyenler için de bir tavsiyem var. Türkiye de henüz yayınlanmamış bu diziyi mutlaka seyretmelisiniz. Wagner Moura nın o karizmasıyla tanışmalısınız. Bebek yüzlü feminen artistlere tükürme zamanı dedirten adamdır kendisi. Allahım halen duygularıma hakim olamıyorum. Dizi övdükçe övesim geliyor...
 
     Güney Amerika'daki suç dünyasının kralı olarak gösterilen Pablo Escobar 20'li yaşlara gelidiğinde kokainle tanışır ve uyuşturucu kaçakçılığına başlar. Kısa bir süre içerisinde ABD ye uyuşturucu taşıyan bir numaralı adam olur. O kadar zenginleşir ki devletten daha güçlü bir duruma gelir. Öyle ki kendi ordusunu bile kurar. Paralarını saklayacak yer kalmaz. Kamyon kasalarıyla tarlalara para gömmeye başlar. Artık para dan daha önemli hedefleri vardır. O Kolombiya'nın Robin Hood'u olmak ister. Siyasete atılır. Lakin beyaz yakalı sınıf onu aralarına almamakta ısrarlıdır. Çünkü o bir suçludur. Pablo ise bunu hazmedemez, dünyaya daha fazla zehir olmaya karar verir. Hayatta kaldığı süre içerisinde yaklaşık 4000 kişiyi öldürür. Kolombiya'yı kan gölüne, dünyayı kokain bağımlısına dönüştürür. Terörün kitabını yazar, başrolde kendi oynar. Kendisi gözü kara bir makyevelisttir.
 
    

       Latin Amerika'nın Kolambiya'sında bize Amerikan ajanlarıyla, kapitalistleriyle, komünistleriyle, uyuşturucu kartelleriyle, yozlaşmış yargıç, siyasetçi ve askerleriyle, seks, cinayet ve uyuşturucularıyla nakış nakış örülmüş film size yakın zamanın dünya tarihine bir bakış açacaktır. Özellikle diziyi izlerken bir çok defa aklıma ülkemde yaşanan olaylar geldi. Pablo Escobar'ı okayan bir çok namussuz olduğunu söyleyebilirim.
 
     Diziden sonra Kolombiya müziklerini dinlemeye başladım. Özellikle Octavio Mesa'nın La Pelea Con El Diablo şarkısını öneririm. Belgesel tadında izlenen diziye başlamadan önce 10 saatlik erzağınızı yanınızda bulundurun. Belli mi olur, benim gibi 10 bölüm birden bitirmeye kalkıp televizyon karşısında çakılabilirsiniz.

      Sinema seyirisi iyi seyirler diler.

 
 
 
 
 
 
    
    

20 Eylül 2015 Pazar

KYNODONTAS (KÖPEK DİŞİ)

Film: Kynodontas (Dog


Tooth) (Köpek Dişi)
Yönetmen: Giorgos Lanthimos
Yıl: 2009 - Yunanistan

     Ülke sınırlarının bu kadar ki kadar vahşileştiği bir zaman dilimi olmasa gerek. Doğanın doğallığına yabancı bu tel örgüler, içerisinde de birbirlerine yabancı insanlar yetiştirmektedirler. Öyle ki yabancıdan korkan hatta nefret eden, onu düşman görüp yuvasında saklanan nesiller kulaktan kulağa misali bu durumu mitler haline getirmiştir. Çünkü korku ideolojileri onlara korku zehri aşılayıp durmuştur.Böylece dışarı göremeyen dışarıya dokunamayan insanlar kendilerine ait alışkanlıklar, kültürler, danslar, ritüeller, inançlar yaratmıştır. O kadar benimsemişlerdir ki bunları biraz farklı yapanlara şaşkınlıkla bakakalmış, korkmuş, tavuk sürüsü gibi bir araya toplanmış ve  bunların kültürleri ne kadar barbar da barbar diyip durmuşlardır. Birileri ters giden bir şey var dediğinde dili kesilmiş olmadı sürgün edilmiştir.


     Öyle ya, biz sadece kabul edeniz. Ne verilirse yiyeniz. Deniz denizdir. Kabuk kabuktur. Yunan düşmandır. Kürt kırodur. Çingene pistir. Arap arkadan vurandır. Abhazlar abazadır. Zengin haklıdır halo etkisi diye birşey vardır. Bir artı bir ikidir. Dünyanın oluşumu bingbangdir. Tesla okumalı ha pardon Einstein. Toplumun en küçük yapı birimi ailedir. Maddenin ise atomdur. Bu budur. Şu şudur.....


     Modanın insan beyinlerine işeyebilecek kadar güçlü olduğu şu zamanda sinemanın ne kadar da muhteşem bir şey olduğunu kanıtlayan bir film. Filmi izledikten sonra yönetmeni kimdir diye sorsalar Haneke den başkası aklımıza gelemez. Ama işte gel gör ki Yunan yönetmenin rahatsızlık verme konusunda Haneke den az kalır yanı kalmamış.


     İçerisinde mikrofaşizmin yaşadığı küçük bir evin, önce kendi evinizi sonra ülkenizi ve sonunda dünyanızı resmedecek kadar güçlü olduğuna şahir olacaksınız.

    Rahatsız edilmek isteyecek kadar cesur ve naif olabilecek kadar bilgeli ve elbette sistemin kölesi olmak istemecek kadar onurlu tüm sinema seyircilerine şiddetsizce önereceğim harika bir film.

     Sinema Seyircisi iyi seyirler diler.




7 Eylül 2015 Pazartesi

Flags Of Our Fathers (Atalarımızn Bayrakları)

FİLM ADI: Flags Of Our Fathers (Atalarımızn Bayrakları)
YÖNETMEN: Clint Eastwood
YIL: 2006 – ABD – 132 Dk.

Kahramanlığı ya da kahramanları sorgulamak insanların inançlarını, duygu ya da düşüncelerini sıkıntıya sokabildiği için tarih boyunca ateşle oynamaktan farksız hale gelmiştir. Nitekim kahramanlıkların pazarlara sürülebilen metalar olabileceğinden bihaber halk, onu kuttsallaştırır ve artık dokunulamaz hale gelen mitlere dönüştürür. Böylece insanlık tarihi gerçeklerin üzerine örtülen bir şişme yataktan farksızdır.

Tarih boyunca insanları savaşa sürüklemek için bir çok şey kullanılmıştır. Putlar, haçlar, kahramanlar, sonunda ulus devletleşmeyle beraber bayraklar. Bunlar için her daim methiyeler yazılır, anlamlar yüklenir, kutsallaştırılır ve onun uğruna ölmeli nesil yetiştirilir.

İşte size 2. Dünya Savaşı'nda Iwo Jima Muharebeleri'nde çekilmiş bir fotoğraf ve onun muhteşem hikayesi. Bırakın bizleri, "kahramanlar bile bazen olduklarını düşündüklerimiz değildir." diye başlayan film, "kahraman diye bir şey yoktur. Kahraman bizim yarattığımız, ihtiyacımız olandır. Ülkeleri için savaşmış olabilirler ancak arkadaşları için öldüler." diyerek inandıklarımızın sabrını zorlayacaktır.

Harika bir hikayeyle, zıvanadan çıkan savaş sahneleriyle, gözlerimizin önüne serilen ikilemleriyle, yaşanmış olmasıyla, üzerine bayrak dikilen kremalı pastanın vişne sosu süslemesiyle sizi sizden alabilecek türden bir film. Eğer bu konuya daha da yönelmek istiyorsanız Shane Meadows in 2007 yılında yönettiği İrlanda yapımı 'This is England' filmini izlemeniz tavsiyesini bir borç bilirim.
 
Sinema seyircisi iyi seyirler diler.